Bu çalýþma, Ýstanbul’daki seçilmiþ gecekondu mahallelerinin göze çarpan niteliklerini, sosyo-politik (özellikle sol kanat) kimliðini yansýtan politik duvar temalarý aracýlýðýyla incelemeyi amaçlamaktadýr. Ýnceleme yöntem olarak fotoðrafla belgeleme ve yüz yüze görüþme; Ýstanbul’daki merkezi konumlarý nedeniyle, muhalif bir söylemi olan ve bu sözü yazý ve eylemlilikler aracýlýðýyla kamusal alanlarda görünür olarak sergileyen, 1980’li yýllardan sonra ikinci gecekondu dalgasýnda geliþmiþ direngen 6 mahallede gerçekleþtirildi. Araþtýrma, 2015-2016 yýlý süresince gerçekleþtirilen mimari fikir projesi sürecinde, çok sayýda ev ziyareti kapsamýnda ancak röportajlarý kayýt altýna alýnma imkaný bulunan 27 kiþiyle yapýlan ucu açýk sözlü görüþmelerle yürütüldü. Çalýþma, duvar resimlerini politik ifade amacýyla “mimari yüzeylerin yerel mülkiyeti” perspektifinden açýklýða kavuþturmaktadýr. Bu süreçte, konu iki paralel açýdan ele alýnmaktadýr. Ýlk olarak, duvar resimlerinin kentsel rolü, duvarlarýn içeriði ile kentsel alandaki konumlarý arasýndaki iliþkiye bakýlarak incelenir. Ýkinci olarak, duvar resimleri farklý medyalar aracýlýðýyla siyasal ifadenin tutarlýlýðý kavramý göz önünde bulundurularak analiz edilir. Mimarinin süreci ve ürünü olarak kentsel açýk alanlarýn pratik kullanýmý metinsel ve görsel dil ile duvarlara çizilen kültürel sembollerle birlikte ele alýnýp incelenecektir. Sol kanattaki siyasi direniþin çabalarý ve yerel toplumun hükümetin tutumuna karþý sahip olduðu fikirler duvar resimlerinde görülebilmektedir. Bu araþtýrma, açýk kentsel mekanlarýn kullanýmýyla yaratýlan dil ve duvarlardaki dilin örtüþmesinden yola çýkarak, duvarlardaki dil ile gecekondu sakinlerinin kimliði arasýndaki baðlantýyý vurgulamayý amaçlamaktadýr.

This paper aims to trace the salient attributes of the selected slum neighbourhoods in Istanbul via political mural themes reflecting socio-political (i.e. particularly left wing) identitPhotographing and face-to-face interviews are used as a method held in 6 neighbourhoods due to their central location in Istanbul, which had a dissenting discourse and exhibited this prominence as visible in public spaces through writings and acts. The research was carried out during the architectural idea project carried out during 2015-2016, with open-ended interviews with 27 people who have had the opportunity to record their interviews within the scope of many home visits. Along this path, the issue is tackled on two parallel tracks. Firstly, the urban role of the murals is scrutinized by looking into the relationship between the content of the murals and their location in the urban realm. Secondly, murals are analysed in regard to the concept of consistency of political expression through different media. The practical usage and the view of urban open spaces as a process and product of architecture will be examined together with the cultural symbols drawn on the walls through textual and visual language. The rituals of the left wing political resistance and the ideas of the local communities against the government’s attitude towards the neighbourhood are materialized on the murals. This research intends to highlight the connections between the language on the walls and the identity of the residents of slums through an overlay of the language on the wall onto the language created by the use of open urban spaces.

Abstract | Full Text PDF

Türkiye konumu itibariyle büyük bir bölümü depremin etkin olduðu bölgede bulunmaktadýr. AFAD verilerine göre Türkiye topraklarýnýn %42’si birinci derece deprem kuþaðý üzerindedir. Kuzey Batý Anadolu ve Kuzey Ege Denizi, Avrasya ve Afrika tektonik plakalarýnýn arasýnda bulunan en önemli aktif sismik ve deformasyon bölgelerinden biridir. Kandilli Rasathanesi verilerine göre, 06 Þubat 2017 tarihinde Gülpýnar-Ayvacýk (Çanakkale) merkez üstlü, yerel saat ile 06: 51’de Mw=5.3 aletsel büyüklükte orta þiddette bir deprem meydana gelmiþtir. Depremin odak derinliði yaklaþýk 6 km olup sýð odaklý bir deprem özelliðindedir. Bu Çalýþma kapsamýnda bölgede adý geçen depremden etkilenen kýrsal özellikli yýðma taþ yapýlarýn durumu incelenerek, hasar neden ve sonuçlarý üzerine analizler geliþtirilmiþtir. Araþtýrmalar, Söz konusu tarihte ve sonraki günlerde meydana gelen büyüklü küçüklü çok sayýdaki depremlerin oluþturduðu hasarýn en fazla Yukarýköy’de olduðunu göstermektedir. Bu köydeki geleneksel yýðma taþ yapýlar ayný zamanda bölgenin karakteristik yapý biçimi, mimarlýk özellikleri ve yapým tekniðini yansýtmaktadýr. Çalýþmanýn amacý Yukarýköy’de depremden önemli derecede etkilenmiþ olan yapýlarýn hasar tespitini yaparak hasarýn neden ve sonuç iliþkilerini kurmaktýr. Yapýlarda meydana gelen hasarýn seviyesinin belirlenmesinde AFAD ve ilgili resmi kurumlarýn ölçütleri dikkate alýnmýþtýr. Ortaya çýkan sonuçlar hasar nedenlerini ve yapýlar üzerinde oluþturduðu riskin büyüklüðünü göstermektedir.

Most of the Turkey is located in the earthquake affected region in the World due the its position. According to AFAD referenses, 42% of Turkey’s land is on the first-degree earthquake zone. In that region, Northwest Anatolia and the North Aegean Sea are among the most important active seismic and deformation zones which are located between the Eurasian and African tectonic regions. According to Kandilli Observatory data, a moderate-intensity earthquake (Mw=5.3) occurred on 06 February 2017, at Gülpýnar-Ayvacýk (Çanakkale) center, at 06: 51 local time. The depth of focus of the earthquake is about 6 km and it is a shallow-focused earthquake. In this study, the situation of the rural traditional masonry structures which are affected by the earthquake mentioned in the region, was examined and analyzes on the causes and results of damage were developed. Researches show that, Yukarýköy is the village where mostly affected from different size earthquakes in the following days. The traditional masonry stone structures in this region also reflect the characteristic form of the zone, architectural features and construction technique. The purpose of the study is to establish the cause and effect relations of the damage by determining the damage of the structures which have been significantly affected from the earthquake in Yukarýköy. AFAD and the relevant official institutions criteria were used to determine the damage level of the buildings. The results show the cause of the damage and the magnitude of the risk that it creates on the structures.

Abstract | Full Text PDF

Günümüzde kültür, teknoloji, tasarým ya da insan sermayesi gibi elle tutulur faydalarý muðlak olan kavramlar en çok; bir þirketin, sanat
eserinin, yazýlýmýn ya da herhangi bir ürünün finansal deðerini belirlemede etkin rol oynar hale gelmiþtir. Bu durum da, bu muðlaklýðýn
hem sektörde hem de akademide analiz edilebilmesi ve ölçülebilmesi çalýþmalarýný tetiklemiþtir. Kentteki fiziksel çevrenin deðerine etki
eden önemli bir girdi olan “iyi tasarým”ýn ne olduðu konusu ve ölçülebilme sorunsalý da, mimarlýk alanýnda araþtýrma gündemini meþgul
etmeye baþlamýþtýr. Ne kadar çok elle tutulamayan fayda tespit ve ifþa edilirse, kentlerde o kadar daha çok “iyi” tasarým olacaðý hakim
görüþü, bu alanda araþtýrma yapanlarý çok kapsamlý modeller geliþtirmeye yöneltmiþtir. Fakat, 90’lardan itibaren baþlamýþ bu çalýþmalar,
ne yazýk ki, daha yaþanýlýr kentlerin oluþup geliþmesine beklenildiði gibi etki edememiþtir. Bu baðlamda, finans sektörünün bu faydalarý
nasýl okuduðuyla ilgili daha içsel bir anlayýþ elde etmek için, “deðerin güç teorisi” çerçevesinde, bu teorinin merkezine aldýðý köksüz transnasyonel
kapitalist sýnýf lehine olan diferansiyel kapitalizasyon ve stratejik sabotaj kavramlarýnýn fiziksel mekandaki izleri aranarak konu
tartýþmaya açýlmýþ ve þehirlerdeki en büyük bütçeli projeleri finanse eden %1lik mimari patronajýn mülkü olan günümüz seküler mabetlerine
ve uzamsal boyutlarýna bu mercekten bakýlmýþtýr. Çalýþmanýn çýktýsý olarak; bu mabetlerin ve onlarý ilgilendiren uzamsal boyutun farklý
aktörler için ifade ettiði farklý deðerler ve bu farklý deðerlerin ya da faydalarýn nasýl kapitalize edildiði ve neden olduðu sabotaj biçimleri
detaylandýrýlarak açýklanmýþ, ayrýca literatüre provokatif bir katký saðlamak hedeflenmiþtir.

The concepts such as culture, technology, design, or human capital, the tangible benefits of which are vague, are mostly effective in setting the
financial value of a company, a work of art, a software, or any product. This situation triggered both sectoral and academic studies intended
for analyzing and measuring this vagueness. The subject of what the “good design” is, which is an important input affecting the value of the
physical environment in the cities, and the problematic of its measurability started to occupy the architectural research agenda. The prevalent
view that the more intangible benefits are detected and disclosed the more “good” designs the cities will have has prompted the people who
conduct research in this field to develop very comprehensive models. However, these studies that started in the ‘90s unfortunately failed to have
the expected impact on creation and development of more livable cities. In this context, to get a better insight of how the financial sector reads
these benefits, the subject has been opened up for discussion within the framework of the “power theory of value”, by searching for traces of the
differential capitalization and strategic sabotage concepts in the physical space, which are in favor of the rootless transnational capitalist class
that is at the center of this theory and the modern-day secular temples owned by the 1% of the architectural patronage who finance the highest
budget projects in cities and its spatial dimension have been seen through this lens. As an outcome of the study, different values these temples
and the spatial dimension concerning them carry for different actors, and how these different values or benefits are capitalized, and the types of
sabotages they cause have been explained in detail, and it has been targeted to make a provocative contribution to the literature.

Abstract | Full Text PDF

Ülkemiz ölçeðinde bakýldýðýnda acil servis birimlerinde, kullaným sürecinde yaþanabilecek problemler yeterince dikkate alýnmayarak ve
personelin öncelikleri göz önünde bulundurulmayarak öngörüsüz planlamalar yapýldýðý görülmektedir. Dolayýsý ile bu birimler bazen
süreç içerisinde bazen de hizmete açýlmadan tadil edilmektedir. Bu durumun, saðlýk personelinin hizmet kalitesini azalttýðý, yadsýnamaz
bir gerçektir. Amerika’da yapýlan iki araþtýrmaya göre niteliksiz acil servis tasarýmlarýnýn, acil servis personelinin hasta bakýmý konusunda
büyük bir engel oluþturduðu belirtilmiþtir. Diðer taraftan bir baþka çalýþmada, doðru bir þekilde tasarlanmýþ olan acil servisin, daha hýzlý
hasta bakýmý saðlamakla birlikte, birim personelinin mimari yapýnýn eksikliklerinden kaynaklý iþ gücü kaybýný azalttýðý ifade edilmiþtir. O
nedenle saðlýk hizmetlerinin acil servis mekanlarýnýn tasarýmýndan nasýl etkilendiðinin, mevcut örnekler üzerinden sorgulanmasý önem
kazanmaktadýr. Bu baðlamda, çalýþma alaný olarak seçilen Trabzon “Fatih Devlet Hastanesi” ile “Kanuni Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi” acil
servis birimlerinin eylem alanlarý ve dolaþým alanlarý ele alýnarak mevcut durum tespit edilmiþtir. Bu çerçevede eylem alanlarýnýn büyüklüðü
ve iþlevselliði, eylem alanlarýnýn görsel denetim durumu, eylem alanlarýnýn sýralanýþýnýn iþlevsel açýdan uygunluðu, eylem alanlarýna
eriþim çeþitliliði ve eriþimde düðüm noktalarýnýn etkisi, koridor ölçülerinin iþlevsel açýdan uygunluðu ve iþleyiþte yaþanan problemler,
dolaþýmýn nerelerde yoðunlaþtýðý ve nasýl kontrol edildiði konularý irdelenmiþtir. “Personel ile gerçekleþtirilen görüþme” ve “Space Syntax
(Mekan Dizimi)” teknikleri ile elde edilen veriler birbirleri ile karþýlaþtýrýlarak yorumlanmýþtýr. Sonuç olarak iç mekan organizasyonunun
saðlýk personelinin önceliklerini destekleyecek þekilde ele alýnmamasýnýn, hizmet kalitesini olumsuz olarak etkilediði yönündeki çalýþmanýn
varsayýmýnýn desteklendiði görülmüþtür. Ayrýca iç mekan organizasyonundan kaynaklý yaþanabilecek problemleri tahmin etmenin
mümkün olduðu yönündeki çalýþmanýn bir diðer varsayýmý da desteklenmiþtir.

Looking at the scale of our country, the emergency service units, it is observed that the problems are not sufficiently taken into consideration and
the unforeseen planning is made without considering the priorities of the personnel. It is an undeniable fact that this process causes disadvantages
in terms of time, energy, economy, etc. and therefore decreases the work efficiency of health personnel. According to two studies conducted in
the United States, unqualified emergency department designs represent a major obstacle to patient care of emergency personnel. On the other
hand, in another study, it was stated that the correctly designed emergency department provides faster patient care and reduces the loss of labor of the personnel of the unit due to the deficiencies of the architectural structure. For this reason, it is important to question how health services are affected by the design of emergency rooms through the existing examples. In this context, the action areas and circulation areas of Trabzon “Fatih State Hospital” and “Kanuni Education and Research Hospital” emergency services units, which were selected as the study area, were examined in this context. For this purpose, data were gathered with “Interview with personnel” and “Space Syntax” techniques and the findings were compared with each other. As a result, it has been seen that the basic assumption of the study stating that handling spatial organization not according to the priorities of healthcare crew, that activity areas do not establish correct relations with each other, that the equipment placement does not sufficiently support the basic activity of the space negatively affect the service quality in both activity areas and also in circulation areas is supported.

Abstract | Full Text PDF

Kentsel yeþil alanlardan biri olan parklarýn genel görünümü ve iþleviyle bütünleþen, teknik ve estetik açýdan uygun aydýnlatma tasarýmlarý, hem park kullanýcýlarýnýn çevreyi kolayca algýlayarak kendilerini güvende hissetmelerini hem de aydýnlatmanýn yönlendirici ve dikkat çekici etkisiyle bu kamusal mekanlarýn daha fazla kullanýlmalarýný saðlamaktadýr. Bu makalede, önemli kamusal alanlardan biri olan parklarýn günýþýðýnýn olmadýðý akþam saatlerinde de güvenli ve konforlu biçimde kullanýlabilmesi için gereken aydýnlatma koþullarýnýn ortaya konulmasý ve örneklenebilmesi için bir parkýn aydýnlatma düzeninin nesnel ve öznel yöntemlerle incelenerek, dýþ aydýnlatma ölçütleri baðlamýnda irdelenmesi hedeflenmiþtir. Belirtilen hedef doðrultusunda, Ýstanbul’un Koþuyolu semtinde bulunan mahalle ölçeðindeki Koþuyolu Yaþam Parký seçilmiþtir. Çalýþmada, önce Koþuyolu Yaþam Parký’nýn mevcut aydýnlatma koþullarý nesnel yöntem aracýlýðýyla yerinde ölçmeler ve Relux aydýnlatma simülasyon programýnda yapýlan hesaplar ile belirlenerek, standartlarda verilen deðerlerle karþýlaþtýrýlmýþ ve anketler yapýlarak öznel olarak deðerlendirilmiþtir. Ardýndan, mevcut koþullarý iyileþtirmeye yönelik öneriler yapýlmýþ, mevcut ve öneri aydýnlatma düzenlemeleri yýllýk enerji kullanýmý açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr. Gerçekleþtirilen nesnel belirlemeler, parkýn mevcut aydýnlatma düzeninin kimi ölçütler açýsýndan olumlu olduðunu, kimi ölçütler açýsýndan olumlu olmadýðýný ortaya koymuþtur. Öznel belirlemelerde ise kullanýcýlarýn olumlu olmayan aydýnlatma koþullarýna yönelik yeterli farkýndalýða sahip olmadýðý sonucuna varýlmýþtýr. Ayrýca yapýlan öneri aydýnlatmalarda, uygun teknik özelliklerdeki aydýnlatma aygýtlarýnýn kullanýmý ile görsel konfor koþullarýnýn saðlanmasýnýn yanýsýra enerji kullanýmýnýn da büyük ölçüde azaltýlabileceði kanýtlanmýþtýr.

Technically and aesthetically appropriate lighting designs that integrate with the park’s appearance and function ensure that park users can easily perceive the environment and feel safe, as well as make more use of these public spaces with the guiding and remarkable effect of the light. In this article, it is aimed to examine the lighting of a park in terms of external lighting criteria with objective and subjective methods. In this context Koþuyolu Yaþam Park in the scale of the neighbourhood located in Koþuyolu district of Istanbul has chosen. In the study, firstly the existing lighting conditions of Koþuyolu Yaþam Park were determined by using on-site measurements, calculations made in Relux lighting simulation program by means of objective methods and compared with the values given in the standards and evaluated subjectively by conducting surveys. Subsequently, recommendations were made to improve the existing lighting conditions and existing conditions-new suggestions were compared in terms of annual energy use. The objective determinations revealed that the existing lighting arrangement of the park was inadequate in terms of some criteria. In subjective determinations, it was concluded that the users do not have sufficient awareness about unfavorable lighting conditions. In addition, with the recommended lighting designs, it has been proved that the use of luminaires with appropriate technical features not only provide visual comfort conditions but also reduce the energy usage.

Abstract | Full Text PDF

Bu makale, sýnýflarda yetiþkinler ve çocuklar için reverberasyon süresi deðerlerinin, reverberasyon süresinin frekans aralýklarýndaki daðýlýmýnýn ve sinyal-gürültü oranýnýn konuþmanýn anlaþýlabilirliðine olan etkisini Türkçe fonetik dengeli tek heceli kelime ayýrt etme testleriyle belirlemeyi amaçlamaktadýr. Öncelikle, her biri 25 öðeden oluþan 2 takým fonetik dengeli tek heceli Türkçe kelime tam yansýmasýz bir odada kaydedildi. Kayýtlarýn iþitselleþtirmeleri akustik bir simülasyon yazýlýmýnda tipik bir sýnýf için 0,8 saniye (500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz ortalamasý), 0,4 saniye (500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz ortalamasý) ve 0,4 saniye (125–4000 Hz) olmak üzere üç farklý reverberasyon süresi ve iki farklý sinyal-gürültü oraný (0 dB ve 15 dB) için geliþtirildi. Üç farklý reverberasyon süresi ve iki farklý sinyal-gürültü oranýna sahip altý modeldeki iþitselleþtirmelerden geliþtirilen dinleme testleri, normal iþitme yeteneðine sahip genç yetiþkinlere ve çocuklara dinletildi. Sonuçlar, 0 dB ve 15 dB olarak her iki sinyal-gürültü oraný için reverberasyon süresi 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz ortalamasý olarak 0,8 saniyeden 0,4 saniyeye düþtüðü zaman, konuþmayý ayýrt etme yüzdelerinin yetiþkinlerde de çocuklarda da arttýðýný göstermektedir. Ancak 0 dB sinyal-gürültü durumunda reverberasyon süresi 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz ortalamasý olarak 0,4 saniyeden 125 Hz – 4000 Hz oktav bantlarýnýn her birinde 0,4 saniye civarýna düþtüðü zaman yetiþkinlerin konuþmayý ayýrt etme oranýnda kayde deðer bir iyileþme olmazken, çocuklarýn kelime ayýrt etme oranlarýnýn önemli derecede arttýðý gözlemlenmiþtir. 15 dB sinyal-gürültü oraný için ise 125 Hz – 4000 Hz oktav bantlarýnýn her birinde 0,4 saniye elde edildiði durumun yetiþkinlerde de çocuklarda da konuþma anlaþýlabilirliðine önemli bir etkisi görülmemektedir.

This paper seeks to assess the effect of reverberation time, distribution of reverberation time over the frequency range and signal-to-noise ratio on speech intellibility by adults and children in classrooms by the use of phonetically balanced monosyllabic Turkish word recognition tests. Two sets of 25-items phonetically balanced monosyllabic Turkish words were recorded in a full anechoic chamber. Auralizations of the recordings were developed in an acoustic simulation software for a range of reverberation time of 0,8 seconds (average of 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz), 0,4 seconds (average of 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz) and 0,4 seconds (125–4000 Hz) and two signal-to-noise ratios of 0 dB and 15dB in a typical classroom. Listening tests developed from auralizations were presented to adults and children. The results show that when reverberation time (average of 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz) is reduced from 0.8 seconds to 0.4 seconds for both signal-to-noise ratios of 0 dB and 15 dB, the percentage of speech recognition scores increases in both adults and children. However, in case of 0 dB signal-to-noise, when the reverberation time falls from 0.4 seconds (average of 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz) to 0.4 seconds (125–4000 Hz) while there is no significant improvement in the word recognition scores by adults, there is a significant improvement in childrens’ scores. For the 15 dB signal-to-noise ratio case, reverberation time of 0,4 seconds (125 - 4000 Hz) does not have a notable impact on word recognition scores for both children and adults.

Abstract | Full Text PDF

Acil durum ve afet olaylarý ile baðlantýlý tehditlerin paralelinde oluþan riskler ve bu risklerin sonucu oluþan hasarlar, insan yaþamýný ve yaþadýðý binalar ile iç mekanlarý olumsuz yönde etkilemektedir. Afet ve acil durum yönetim sistemi bütüncül bir çalýþmadýr. Bu süreç dahilinde, iç mimarlarýn yönetim sistemi akýþýna hakim olmasý, hangi noktada devreye girileceðinin ve sistem döngüsü içerisinde hangi aþamada yer alýnacaðýnýn bilinmesi açýsýndan önemlidir. Yönetim faaliyetleri çalýþmalarý sonucu ortaya konulan riskler ve sonrasýnda oluþturulan gereklilikler, mekansal anlamda erken tedbir alýnmasý ve uygulanmasý gerektiðini belirlemektedir. Bu noktada, önleme ve zarar azaltmaya yönelik yapýsal düzenlemelerin yaný sýra, iç mekanda yapýlabilecek düzenlemelerin ve planlamalarýn da, hem olay anýnda hem de sonrasýnda can kaybý ve güvenliði açýsýndan ne kadar önem taþýdýðý belirgin olarak ortaya çýkmaktadýr. Güvenli tasarým açýsýndan kurgulanan sistemin zayýflatýcý deðil, kuvvetlendirici ve destekleyici yaklaþýmlarý göstermesi gerekmektedir. Yasal zorunluluklar ve yönetmelikler doðrultusunda oluþturulan güvenli mimari, iç mekandan soyutlanamaz olan bir sistemin bütüncül parçalarýdýr. Çalýþmada; acil durum yönetim sisteminin bir parçasý olan “pasif güvenlik önlemleri” kapsamýnda iç mekan tasarým yaklaþýmlarý tanýmlanmýþtýr. Yangýn tehditine yönelik olarak ele alýnan sistem kurgusu, mekan içi güvenli tahliye açýsýndan temel yaklaþým ölçütlerini tanýmlamýþtýr. Önerilen tasarým sistemi iliþkisi, yeniden iþlevlendirilen tarihi Gazimaðusa-Bandabuliya binasý üzerinde deðerlendirilmiþtir.

The risks that emerge during an emergency and disasters as well as the damages caused by such risks adversely affect human lives, the buildings they live in and the interiors of such buildings. Emergency and disaster management system is a holistic process. Within this process, the Interior Architects’ command in the flow of management system is significant in terms of being acquainted with when to step in and at what point of the system flow to play a part. The risks that are revealed as a result of management activities and the requirements produced afterwards designate the necessity for taking and implementing measures beforehand. At this point, how important the indoor arrangements and planning are in terms of loss of lives and safety during and after an incident rises distinctively to the surface, apart from the structural arrangements intended for prevention and mitigation. The system built should demonstrate not attenuating but strengthening and supporting approaches in terms of a secure design. A safe architecture that has been established in line with legal requirements and regulations is an integral part of a system that cannot be abstracted from interior space. In the study, Interior Space Design Approaches as Part of “Passive Safety Measures” which are a part of the emergency management system have been characterised. The system setup discussed pursuant to fire threat has identified the fundamental approach criteria in terms of a secure indoor evacuation. The purposed design system relation has been assessed on the historical Famagusta–Bandabuliya Building that has been refunctioned.

Abstract | Full Text PDF

Çevremizde yer alan yüzeyler birer ikincil ýþýk kaynaðýdýr. Kendileri ýþýk üretmez, üzerlerine gelen ýþýðý yansýtýr ve/ya da geçirirler. Saydam, yarý saydam ve saydamsýz olan bu yüzeyler; parlak, ipeðimsi ya da donuk (mat) ve renkli ya da renksiz olabilirler. Yüzeylerin görünürlüðü, nesnel ve öznel olmak üzere iki þekilde deðerlendirilebilir. Nesnel deðerlendirmede, hesap ve ölçme yoluyla bulunabilen ve görünen tek ýþýkölçümsel büyüklük olan ýþýklýlýk rol oynar. Öznel deðerlendirmede ise araç insan gözü olduðu için, insan gözünün fizyolojik yapýsýna baðlý olarak, görünürlük ýþýksal uyartýnýn logaritmasý olan parýltý ile belirlenir. Diðer bir deyiþle, görünürlüðün öznel deðerlendirmesinde, ýþýklýlýðýn ruhduyumsal karþýlýðý olan parýltý etkilidir. Iþýklýlýðýn/parýltýnýn çok olmasý, yüzey görünürlüðünün daha fazla olmasýna, kimi zaman kamaþma yaratmasýna, az olmasý ise yüzeylerin etkisiz görünmesine neden olur. Bu çalýþmada, görünürlük kavramý ve bu kavramý etkileyen büyüklüklerle ilgili bilgi verilerek, renksiz ve renkli donuk (mat) yüzeylerin nesnel ve öznel yönden görünürlüklerinin deðerlendirilmesine yer verilmiþtir.

Surfaces in our environment are secondary light sources. They do not produce light, but reflect or transmit the light that comes upon them. These surfaces which are transparent, translucent and opaque can be bright, silky or dull and coloured or colourless. The visibility of the surfaces can be assessed by two ways as objective and subjective. In the objective evaluation, luminance is affective which can be found by calculation and measurement and is the only photometric magnitude that can be seen. In the subjective evaluation, visibility changes as the logarithm of the visual stimulus depending on the physiological structure of the human eye. In other words, brightness that is the sensation of luminance (visual stimulus) is affective in subjective evaluation. The more luminance/brightness quantity, the more visibility of surfaces. But, it should be noted that high luminances create glare, low luminances provide ineffective surface visibility. In this study, visibility phenomenon and magnitudes that affect this phenomenon are explained, objective and subjective visibility of dull surfaces are examined.

Abstract | Full Text PDF

Metro hatlarý, kentçi raylý sistemlerin en önemli parçasýný oluþturmaktadýr. Bu çerçevede ortaya çýkardýðý sosyoekonomik etkiler gün geçtikçe daha fazla merak konusu olmaktadýr. Genel olarak metro hatlarýnýn konut fiyatlarýný artýran yönde etkiler yarattýðýna yönelik çalýþmalara sýklýkla rastlanmaktadýr. Bununla birlikte konuya farklý bakýþ açýlarý ile yaklaþan çalýþmalar ve sonuçlar da bulunmaktadýr. Bu makale kapsamýnda, literatürde metro hatlarýnýn konut fiyatlarýný etkilemesi çerçevesinde yapýlan çalýþmalar yöntem ve bulgularý açýsýndan ele alýnmýþ, dünyanýn farklý coðrafyalarýnda bu konuya nasýl yaklaþýldýðý ile ilgili görüþler ortaya konulmuþtur. Bu kapsamda çalýþmanýn amacý, metro hatlarýnýn konut fiyatlarýný ne þekilde etkilediðine yönelik yapýlan akademik araþtýrmalardaki farklý bakýþ açýlarýný bir özet niteliðinde ortaya koymaktýr. Ýncelenen literatüre göre metro hatlarý, eriþebilirlik düzeyini artýrmasý sebebiyle ve ortaya çýkardýðý pozitif dýþsallýklar nedeniyle genel olarak konut fiyatlarýný artýran etkiler yaratmaktadýr.

Metro lines are the most important part of urban rail systems. The socio-economic effects in this frame become an area of interest day by day, whereas studies regarding the effect of metro lines on increase of real estate prices prevail. However, there are also other studies and evaluations with different approaches. In this article, the studies regarding the effect of metro lines on real estate prices will be evaluated in terms of methods and findings, and various views around the world about these issues will be put forward. In this context, the purpose of this study is to summarize the different perspectives in the academic researches on how the metro lines affect the housing prices. According to the literature reviewed, metro lines have generally increased housing prices due to the increase in accessibility and positive externalities.

Abstract | Full Text PDF

Konut arsasý sunusu, planlama disiplinin geniþ baðlamda tartýþtýðý ve ekonomi politikalarýyla doðrudan iliþki kuran en önemli konularýndan biridir. Bir yandan nüfus ve yerel dinamiklerin etkisiyle tetiklenen kentsel geliþme ve ekonomi politikalarý sununun büyüklüðü ve formunu belirlerken, öte yandan bu geliþmeden en yüksek faydayý saðlamayý bekleyen arazi sahipleri ve inþaat þirketleri göz ardý edilemez bir baský unsuru olmaktadýrlar. Tüm bunlarýn yönlendirilmesinde devlet en etkin rolü üstlenmekte ve müdahalelerini kurumlar ve yasalar aracýlýðýyla yürütmektedir. Türkiye örneðinde, 2002 sonrasý kendisinin de konut arsasý sunusunda temel aktörlerden biri haline geldiði devlet neoliberal ekonomi politikalarýnýn hakimiyetinde konut arsasý sunusunu nasýl yönlendirmektedir? Bu araþtýrma sorusu çalýþmanýn kavramsal çerçevesini ve araþtýrma yöntemini belirlemiþtir. Mevcut durumun yapýsal analizi Yeni Kurumsal Ýktisat (YKÝ) teorisi baðlamýnda kavramsallaþtýrýlmýþ ve yapýlmýþtýr. YKÝ, neoklasik iktisadýn kurumlarý ihmal ettiði gözleminden yola çýkarak önemli olanýn devlet tarafýndan yaratýlan kurumlarýn doðasý ve kurumlarýn tanýmladýðý kurallar olduðu noktasýna vurgu yapar. Hatta kurumlar bir toplumun geliþmesine yol açarken bazý durumlarda geri kalmýþlýðýn temel nedeni olarak ortaya çýkabilmektedir. Bu sebeple çalýþmada konut talebinin karþýlanmasýna yönelik olarak devletin planlama aracýlýðýyla yarattýðý konut arsasý sunusunda kurumsal yapý ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde kurumlar ve kurallarý odak alan yaklaþýmýndan yararlanýlmýþtýr. 2000’ler sonrasýndaki planlama mevzuatý ve kurumsal yeniden yapýlandýrmaya yönelik düzenlemeler geniþ bir doküman analizine tabi tutulduðunda, devletin konut arsasý sunusunda kendini yeniden ölçeklendirdiði ve en güçlü aktörlerden biri olarak belirdiðini söylemek mümkündür. YKÝ teorisiyle uyumlu olarak, doküman analizi, konut arsasý sunusunda, kurumsal ve yasal düzenlemelerin iyi kurgulanmadýðý durumda enformalite, karþýlýklýlýk iliþkileri ve belirsizliklerin arttýðýný göstermektedir. Ayrýca, tam bilgilendirmenin saðlandýðý bir konut arsasý piyasasý yaratýlamadýðýndan bireyler sýnýrlý rasyonalite ile davranýþlarýný belirleyeceklerdir.

Housing land supply is one of the most important issues that the planning discipline discusses from the several perspectives. On the one hand, population, local dynamics and economic policies that stimulate urban development have substantial impact on the size and form of the housing land supply, on the other hand, landowners and construction companies, who are aimed to get the highest benefits from housing construction, are powerful on directing both central and local governments land policies.This study aims to investigate this new housing land supply regime by focusing on institutional restructuring period and legal arrangements. In order to understand the structural reforms, and consequently, the role of central and local governments in housing land supply, new institutional economics (NIE) is applied as methodological approach.NIE focuses on institutions and formal rules in order to understand structural characteristics of the market and behaviour of market actors. In our case, the planning system to the extent of institutional structure and planning regime along with legal arrangements is structurally analysed in order to understand the current housing land supply regime. A comprehensive documentary analysis, including both institutional restructuring and legal arrangements, has been done to reflecting the structural changes in 2000s.Documentary analysis obviously reflects the dominant role of the state in new housing land supply regime. However, because of the inherent characteristics of the planning system and conflicts in power use of central and local governments, the conditions of perfect information and certainty in the land supply market is enable to create. Mutual relations is the other factor that disturb the housing land supply regime. Therefore, uncertainties in market conditions is high and actors behave in bounded rationality. Consequently, the new housing land supply regime is seen not be enable to create concreate market conditions to actors and not supported by consistent housing policies.

Abstract | Full Text PDF

Contrary to common belief; schoolyard, canteen, circulation areas etc. are important learning environments in learning process as much as classrooms. A well-designed inclusive schoolyard can supply cognitive, physical, social/ emotional, sensory and communicational, briefly the developmental needs of children. Therefore, it is important to provide an appropriate sphere for learning in whole school environment. In this context, purpose of the study is to investigate the supportive schoolyard physical conditions that has an important effect on child’s learning, creativity, brain and body development/health and social interaction. Also study focuses on the schoolyard usage by all children with different abilities and limitations to help them for using schoolyard safely and socializing with other pupils. In the study, a landscape project is developed for Atatürk School Complex according to pupils’ and teachers’ wishes and acquired knowledge which will support their learning, creativity, and social interaction with the conscious of universal design and at the end of the study considerations which is about schoolyard were mentioned briefly.

Genel inancýn tam tersine, okul bahçesi, kantin, sirkülasyon alanlarý vs. öðrenme sürecinde sýnýflar kadar önemli eðitim mekanlarýdýr. Dolayýsýyla iyi tasarlanmýþ kapsayýcý okul bahçeleri çocuðun biliþsel, fiziksel, sosyal/duyusal, iletiþimsel, kýsaca geliþimsel ihtiyaçlarýný destekler. Bu nedenle, bütün okul çevresinde öðrenmeye uygun ortamlar oluþturmak çok önemlidir. Bu çalýþma ile çocuðun öðrenmesinde, yaratýcýlýðýnda, beyin ve vücut geliþimi/saðlýðýnda, sosyal etkileþiminde önemli etkileri olan destekleyici okul bahçelerinin fiziksel koþullarý incelenmiþtir. Çalýþmada ayrýca farklý yetenek ve kýsýtlamalardaki bütün çocuklarýn okul bahçesini güvenli biçimde kullanmalarýna ve diðer öðrencilerle sosyalleþmelerine yardýmcý olacak okul bahçesi tasarýmý üzerine yoðunlaþýlmýþtýr. Literatürden elde edilen bilgiler doðrultusunda ve Atatürk Okul Kompleksi öðrenci ve öðretmenlerinin okul bahçeleri ile ilgili istekleri dikkate alýnarak evrensel tasarýma uygun, çocuðun öðrenme, yaratýcýlýk ve sosyal iletiþimini destekleyecek okul bahçesi tasarýmý geliþtirilmiþtir. Çalýþma sonunda okul bahçeleri ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususlara da deðinilmiþtir.

Abstract | Full Text PDF

Kentsel açýk ve yeþil alanlar, özellikle olgun çaða eriþmiþ yaþlý odunsularýn hakim olduðu korular ve parklar, Peyzaj Mimarlýðý ile ilgili olarak yapýlacak çalýþmalarda önemli bir yer tutar. Bölge ve yöre ölçeðinde peyzaj yapýsýnýn önemli karakterlerini yansýtan, bölge ekolojisine uyumlu, dayanýklý vejetasyonlarý barýndýran alanlarýn korunmasý sürdürülebilirlik açýsýndan önemlidir. Tarihsel süreçte günümüze kadar gelebilmiþ bu tür peyzaj alanlarýnýn odunsu vejetasyonunun araþtýrýlmasý, yörenin yetiþme ortamý þartlarýnda geliþebilecek türlerin ortaya çýkarýlmasý ve bu türlerin performanslarýnýn tespiti bilime katký saðlayacaktýr. Bu amaçla Çanakkale Kenti’nin en önemli açýk ve yeþil alanlarýndan Tarihi Halk Bahçesi’nin odunsu bitki örtüsü, bölgenin ve kentin tarihi geliþimi, yörenin ekolojik özellikleri ve aktüel vejetasyonu saptanmýþtýr. 2016-2017 yýllarýnda dört mevsim gözlem ve tespitlerle mevcut çok yýllýk odunsu bitki türleri, boy, çap, tepe tacý geniþlikleri, geliþme ve saðlýk durumlarý, bölge peyzajýna uyumlu ve iyi geliþen bitki örtüsü ortaya konmuþtur. Tarihi bahçede aðaç ve çalý olarak toplam 1200 adet bitki tespit edilmiþtir. Mevcut bitki örtüsünde yapraðýný döken geniþ yapraklý aðaçlar çoðunluktadýr (576 adet). Bunlarýn %57.1’i boylu aðaçlar (329), %25.2’si kýsa boylu aðaçlar (145) ve %17.7’si orta boylu aðaçlardan (102) oluþmaktadýr. Tarihi bahçede iyi geliþmiþ, toplam 28 adet boylu aðaç bulunmaktadýr: Acer negundo, Gleditsia triacanthos, Maclura pomifera, Platanus orientalis, Ulmus minor, Populus x canadensis, Populus x canescens, Populus tremula, Cornus sanguinea, Myrtus communis, Phillyrea latifolia, Cedrus libani, Cupressus sempervirens, Pinus brutia. Tarihi Halk Bahçesi özelinde korunmasý ve iyileþtirilmesi amacýyla öneriler getirilmiþtir.

Urban open and green areas, especially where old mature odunsu reached the age groves and parks, landscape architecture holds an important place in the studies to be made regarding. Important regional and local landscape character at the scale of the structure, reflecting the region’s ecology is compatible with the protection of areas of resistant vegetation is important in terms of sustainability. In the historical process of this kind survived until the present day landscape of the area of the woody vegetation species which occur in the uncovering of the survey area habitat conditions, and will contribute to the science of determining the performance of these species. For this purpose, the most important of The Historical Public Garden the town of Çanakkale open and green woody vegetation from the area of the region and the historical development of the city, the region and the current ecological characteristics of vegetation has been identified. 2016-2017 the year of observation and the identification perennial woody plant species existing in the four seasons, height, diameter, crown widths, development, and health conditions, good growing harmonious to the landscape and vegetation of the region have been revealed. A total of 1,200 plants have been identified as trees and shrubs in the historic gardens. Existing vegetation, deciduous broad-leaved trees, the majority of (576 ). Of them, 57.1% tall trees (329), 25.2% in trees of short stature (145) and 17.7% medium-stature trees (102) comprises. Historic garden within a well developed, tall trees, there are a total of 28 units: Acer negundo, Gleditsia triacanthos, Maclura pomifera, Platanus orientalis, Ulmus minor, Populus x canadensis, Populus x canescens, Populus tremula, Cornus sanguinea, Myrtus communis, Phillyrea latifolia, Cedrus libani, Cupressus sempervirens, Pinus brutia. For the purpose of special historic public garden protection and improvement proposals have been introduced.

Abstract | Full Text PDF

Sürdürülebilirliðin üç sac ayaðý ekonomik, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirliktir. Bu ayaklardan sosyal yönden sürdürülebilirliðin temeli, bir toplumda kaynaklarýn eþit daðýtýlmasý, eþit hak ve sorumluluklar yüklenmesi ve tüm bireylerin kaynaklardan eþit olarak yararlanmasýný öngörülebilmesidir. Bu açýdan kentsel alanlarda çocuklar için sosyal adaleti saðlamanýn temeli de farklý kentsel mekânlarýn daðýlýmýnýn adaletli olarak planlanmasý ve farklý kesimlerden çocuklarýn her türlü mekâna eþit olanaklarda eriþebilmesidir. Bu kapsamda Ýstanbul’un geliþmiþlik seviyesi birbirinden farklý olan Kadýköy ve Sultanbeyli ilçelerinde toplam 12 okuldan, farklý yaþ gruplarýnda 768 öðrenci ile anket çalýþmasý yapýlmýþtýr. Ayrýca dijital haritalama teknikleri ile bölgelerde bulunana parklarýn alan büyüklükleri hesaplanmýþ ve karþýlaþtýrýlmýþtýr. Bütün bunlara ek olarak iki ilçede bulunan ve çocuklarýn ziyaret ettiklerini söyledikleri parklar nitelik olarak da karþýlaþtýrýlmýþtýr. Elde edilen bulgular göstermektedir ki düþük sosyo-ekonomik geliþmiþlikteki bölgelerde tasarlanmýþ alanlarýn mekânsal daðýlýmýnda ve bu mekanlarýn eriþilebilirliklerinde çocuklar için sosyal adalet ilkelerine aykýrýlýklar var iken, yüksek geliþmiþlikteki bölgelerde kamusal açýk alanlarýn daha adaletli mekânsal daðýlým gösterdiði ve dolayýsý ile eriþilebilirliðinin yüksek olduðu saptanmýþtýr.

The trivet of sustainability is economic, ecologic and social aspects. The foundations of social sustainability are equal share of resources, providing people equal responsibilities and rights. From this angle, providing the foundations of social sustainability in urban areas for children is planning fair spatial distribution of different urban spaces and providing equal access for different space to children from different socio-economic backgrounds. Within this context survey questionnaires were undertaken with 768 pupils from diverse age groups in 12 primary and secondary schools in Kadýköy and Sultanbeyli districts of Istanbul, where socioeconomic development levels are considerably different. In addition, using digital mapping techniques and GIS, field size of those designed parks were calculated and compared in both districts. Moreover, park in both districts, which were reported by children in surveys, were also compared by their spatial qualities. Emerging results show that spatial distribution and field sizes of those parks in low socio economic statu areas were not fair according to social justice principles and children’s accessibility to those areas were lower; whereas, in high socio economic statue areas more fair spatial distribution of designed parks and higher levels of accessibility to those areas were identified.

Abstract | Full Text PDF